Su başta olmak üzere, içecekler ve besinlerin içeriğinde bulunan görünür/görünmez su, “sıvı” olarak tanımlanır ve bireyin günlük sıvı tüketimi, içtiği su ve içecekler ile yediği besinlerin içindeki su ile karşılanır.
Hücrelerin yaşamsal faaliyetleri ve bu sayede vücut fonksiyonlarının yerine getirilmesi vücudun su dengesinin korunması ile mümkündür. Bu dengenin korunmasına “hidrasyon” denir. Bu nedenle yetişkinlerin günlük 2500–3000 ml su tüketmesi gerekmektedir.
Çay ve kahve gibi sıvılardaki taneneler ve kafein demirle bağlanarak demir emilimini azaltır. Aşırı kafein alımının da idrarla kalsiyum alımını artırdığı bildirilmiştir. Çay ve kahvenin bireyin içinde bulunduğu duruma göre yararlı ve zararlı etkileri vardır. Bazı kimselerde kalp çarpıntısı, anemi, ülser ağrısı ve osteoporosiz riskini artırıcı etki yapabilir.
Yemeklerden bir saat önce bir saat sonra içilen çay kahve demir emilimini etkilemez.
Besinlerin pek çoğunun içinde bulunan sodyum, doğal yiyecek tuzu olarak adlandırılır. Sofra ya da mutfak tuzunun da büyük bir bölümü sodyumdur. Tuz (sodyum klorür), lezzet verici özelliği nedeniyle besin hazırlamada kullanılır.
Sağlık açısından değerlendirildiğinde; sodyum organizmada sıvı dengesini sağlamada ve kan basıncının düzenlenmesinde rol oynar. Ancak fazla tuz tüketiminin de yüksek kan basıncı (yüksek tansiyon) ile ilişkili olduğu daima dikkate alınmalıdır.
Fazla tuz tüketimi, idrarla kalsiyum atımını arttırır. Bu durum kemiklerden kalsiyum kaybına neden olur. Bilindiği gibi kemiklerden kalsiyum kaybının artışı osteoporoz ve kemiklerin kırılma riskini arttırır. Bu nedenle lezzetine bakmadan yiyeceklere tuz eklenmemeli ve fazla tuzlu besinler tüketilmemelidir.
Günlük tuz (<5 gr/gün) ve sodyum (<2 gr/gün) tüketimine özen göstermek gerekmektedir. Yüksek tuz tüketimi hipertansiyon, osteoporoz ve mide kanseri riskini artırabilir.
Sıvı ve tuz tüketimi hakkında detaylı bilgi edinmek için lütfen kliniğimiz ile iletişime geçiniz.